Raşit Ulaş Çetinkaya; yazar, şair ve editör. Uzun yıllardır bir okuru olarak sürekli takip ettiğim bir isim Sayın Çetinkaya. Sözü eğip bükmeden, kırmadan, dökmeden, çekinmeden söylenmesi gerekeni söylemek çoğu zaman cesaret ister. Tam da bu doğrultuda ilerleyen şiir anlayışı Raşit Ulaş Çetinkaya’nın kalemini temsil ediyor.  Günümüzde söz işçiliğinde en başarılı isimlerden biri. Kavga Başlıyor, Metrobüs Domates ve Ev Kirası adında iki kitap sahibi ve halihazırda birçok dergide eserlerini yayınlamaya devam ediyor. Röportaj teklifimi kabul ettiği ve sorularıma verdiği samimi cevaplardan ötürü buradan kendisine tekrar teşekkürü bir borç bilirim.

  • Bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

1987 Ankara doğumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Yaklaşık 10 senedir dergilerde şiir ve yazılarımı yayımlıyorum. Mesleğim editörlük.

  • Yazmasaydınız delirir miydiniz? Yazmanın hayatınızdaki yeri ne?

Yazmasaydım delirirdim gibi sözler çok öznel sözler. Bir marangoz, marangozluk yapmasa, bir terzi terzilik yapmasa, demirci demircilik yapmasa delirir miydi, bunu sormak gerekiyor. Şiir de aynı bu meslekler gibi ham olan bir maddeyi işleme sanatı. Benim için de böyle, şiir benim hayatımın merkezinde, hayatımı buna göre şekillendiriyorum.

  • Türkiye’de şair olmak bir kavram dışında, tüm yaşam biçimini etkiliyor gibi. Bunun nedeni ne sizce?

Türk şairi diğer milletlerin şairlerinden daha farklı bir yerde konumlandırdı kendini çünkü. Türk şiiri hayatın her alanında var. Düğünde, ölümde, savaşta, eğlencede, aşkta… Her yerde şiir var. Bundan dolayı şair de hayatın her alanında mevcut. Tanzimat’tan sonra ise Türkiye’de şair, aynı zamanda siyasi bir unsur haline geldi. İdeolog olarak toplum hayatına yön verdi ve doğrudan siyasetin içinde yer aldı. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi…

  • Şiirlerinizde ve nesirlerinizde toplumsal olaylara yer veriyorsunuz. Toplumdan izole yaşayan ve sanatına dâhil etmeyen şairler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu da bir tercih elbette ama ben şiirin sahiciliği ve sahihliği açısından şairin izole bir halde şiir kaleme alabileceğine inanmıyorum. Salt toplumsal yahut siyasi olayları işlemese bile insan teki sosyal bir varlık olduğundan toplumsal hayattan izole şiirin kaleme alınması yapay bir şiirin oluşturulması demek.

  • Omurgalı bir insan olabilmek için sağlam bir duruşa ihtiyacımız var. Sizce sağlam bir duruşlu bir insan olmak için ne yapmalıyız?

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır ve “Eğer bir yanlış görüyorsanız onu elinizle düzeltin, elinizle düzeltemiyorsanız dilinizle düzeltin, dilinizle düzeltemiyorsanız kalbinizle buğz edin ki buğz imanın en düşük noktasıdır” düsturlarından hareketle yaşamak gerekiyor. Aklını ve kalbini hiçbir ideolojiye, siyasi partiye yahut politikacı kiralamamak gerekiyor.

  • Şark’ın ortak kanayan yarası ‘Neyi sevse putlaştırmadan bırakmıyor.’ Sosyal medyayla birlikte kitapları birer put haline dönüştüren fetişistler ortaya çıktı. Editör, Şair ve Türk Dili ve Edebiyatı mezunu bir insan olarak bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bu da bir moda ve elbette geçecektir. Türkiye entelektüelliğe bu kadar değer verilmezken insanların bu kadar entelektüel görünme çabası da ayrı bir ironi. Asıl soru şu: Herkes kitap okumak zorunda mı? Elbette değil, kitabı ana bir ölçü olarak insanların önüne koyduğunuzda kitabın görevinin dışında da ona bir görev yüklüyorsunuz ve haddinden fazla kutsallaştımış oluyorsunuz. Herkes kitap okusun elbet ama herkes kitap okumak zorunda değil. Günde 12 saat beden gücüyle çalışan birine kitap okumayı bir zorunluluk haline getirirseniz bu entelektüel faşizm olur.

  • Sosyal medyanızı incelendiğimizde İsmet Özel ve Süleyman Çobanoğlu isimleri öne çıkıyor. Bu iki şair dışında düşünce dünyanızı etkileyen isimler kimler? Başucu kitaplarınız?

Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu, Ahmed Yesevi, Erzurumlu Emrah, Taşlıcalı Yahya, Turgut Uyar, Ömer Lütfi Mete gibi isimleri ve bu isimlerin kitaplarını sayabiliriz kabaca.

  • Edebiyat dünyasında badicilik sistemi çok yaygın. Bir baş şairin yanında yetişen şairlerle oluşturulan badicilik. Biraz aşıklık geleneğindeki usta çıraklık sistemine benziyor. Özellikle Üsküdar merkezli dergilerin etrafında bu sistem çok belirgin. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?

Maalesef sizin ifade ettiğiniz bu badicilik sistemi o usta-çırak ilişkisine benzemiyor. Usta-çırak ilişkisinde birbirinden menfaati olmayan iki insanın sadece sanat/zanaat ekseninde bir araya geldiğini, birinin sadece öğrendiklerini aktarmak, diğerinin ise sadece aktarılanı almak gibi bir kaygısının olduğunu biliriz fakat günümüzde işler böyle değil. Usta olarak görülen birçok kişinin hangi menfaatlerle yanında gençleri tutmak istediğini gördük, yaşadık.

  • 4-5 yıl önce durduğunuz noktayla şimdiki noktanız arasında bariz olmasa da farklar var. Şu anda sınırlarınız 4-5 yıl öncesinde de belirgindi ancak şimdi biraz daha altı çizildi ve bağımsızlaştı. Sizce bunun sebebi neler?

Aslında büyük farklar yok. 4-5 sene evvel Muşta dergisini çıkarırken de bugünkü yaptığım siyasi eleştirilerin birçoğunu yapıyordum, hâlâ aynı yerdeyim o noktada fakat elbette bazı değişimler oldu, yaşadığım her yeni şey gözlerimi biraz daha açtı ve bugünkü noktaya ilerledim. Muhtemeldir ki daha da değişecek çünkü ben değişime her zaman açık bıraktım kendimi. Bu şekilde diri olabiliyorum.

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator