Otobüs yolculuğunu önceden sevmediğimi düşünürdüm. İstanbul’un üzerime üzerime geldiği bir yaz akşamı, kendimi Ankara’ya atana dek. Bir eğitim sayesinde, hem yolu hem de kendimi yeniden keşfetmek nasip oldu. Her şey bundan sayısız ay önce bunaltıcı bir iş günü, bir eğitim reklamına denk gelmemle başladı. Alanımın en iyi ismi Ankara’da eğitim veriyordu ve benim bu eğitimi kaçırmamam gerekiyordu. Ruhsal durumum yol için gayet uygundu, yeterki gideyim kafasındaydım. E yanında mis gibi eğitim alacaktım, yeni şeyler öğrenecektim.Yalnız bir sıkıntı vardı Ankara’da kimseyi tanımıyordum, kalacak yerim yoktu ve babamı ikna edemiyordum. Babam benimle gelme noktasında müthiş diretiyordu, en olmadı oradaki akrabalara haber yollayıp beni karşılamalarını falan isteyecekti. Bir yandan kalacak yer ayarlamaya çalışıp bir yandan babamı iknaya uğraşıyordum derken ikisi bir yandan halloldu. Konya aktarmalı olarak Ankara’ya gittim, bir öğretmen evinde kaldım ve müthiş bir eğitim aldım. Hatta sayesinde bu blog kuruldu.

Ankara yolculuğum; başlı başına çok şey öğrendiğim, kendimi keşfettiğim bir yolculuktu. Sanki şartlar benim kendimi yeniden keşfetmem için vardı, bana sadece yola düşmek kalıyordu. Hakan Mengüç’ün son kitabındaki gibi bir yolculuktu ve her anı ruhuma işliyordu. O kadar çok ihmal etmiştim ki kendimi, o kadar özlemiştim ki beni. Fark etmek için yola düşmek şart olmuştu galiba. Şimdi yine on saatlik Konya yolculuğunda yazarken bu satırları, yolun insan ruhuna nasıl iyi geldiğini düşünüyorum. Ve her ay bir şekilde yola düşmek gerektiğini, özellikle yalnız. Çünkü yalnız yolculuklarda kendinizle baş başa kalabiliyorsunuz. Hatalarınız, günahlarınız, pişmanlıklarınız, acılarınız , sevinçleriniz sizi insan yapan her şeyle kucaklaşabiliyorsunuz. Ben kendimle hiçbir hesaplaşmadan daha doğru düzgün galip çıkamasam da kendimi affetmeyi öğrendim. Yeryüzünde hiçbir şey ilelebet gitmiyor ve kendinizden başka sığınacak liman bulamıyorsunuz. 25’e ramak kala kendimi bu denli ihmal etmişliğin ceremesi tokat gibi yüzüme çarptığında yine yoldaydım mesela. Dünyanın tek mühim meselesinin kendi yaşadığım acı olduğunu sandığımda da yoldaydım.

Nisan’da Ablamın düğününe Rize’ye gideceğim ve bu ara beni motive eden tek şey öteki ayda yola çıkacak oluşum. Keşke yola olan sevdamı bu kadar ötelemeseydim de, ruhumun ihmal edilmişliği üstüme sinemeseydi. Neyse ki nefes aldığımız her an telafi için bir şansımız var ve ben de son zamanlarda yola ve kendime olan ihmalkarlığımı tamir etmeye çalışıyorum. Şimdi şoförün acıklı şarkıları arasında gelişen bu yolculuk, arada verilen sigara molaları ile şiir gibi sinemde yer ederken bu satırları kendimi sık sık yola düşmeyi hatırlarsın diye yazıyorum belki de. Aldığımız her nefes, kazandığımız her galibiyet, yaşadığımız her olay, geçtiğimiz her yol, üstümüze sinen her şehir bizi var etmek için çıkıyor karşımıza. Mesala şu an sabah eski bir esnaf lokantasında çorbamı yudumlama fikri beni müthiş heyecanlandırıyor sadece. Önceden iyi bir Twitter kullanıcısıydım ve yaşadığım her anı şiir gibi twitlerle süslüyordum. Şimdi bu anları buraya aktarmak iyi geliyor. Birgün  hayal ettiğim kitabı yazma şansı yakalarsam uzun uzun anlatırım.

Şimdi yolun hatırını daha fazla kırmamak için şoförün arabesk müziklerini dinlemem gerekiyor. Bir de sevdiğim bir yazarın yeni çıkmış kitabını okumak da fena olmaz sanki. Ol vakit kendinize dönmeyi unutmayın efendim, bir de hoşça bakın zatınıza 

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator