Koskoca bir sene değişimi anlattım durdum. ‘Şöyle inanıyorum değişime, şöyle değiştim ben, şöyle…’ bla bla bla… Birkaç aydır şeyi düşünüyorum kime neyi ispatlamaya çalışıyorum ki aslında. Tamam değişime inanmazdım kabul, artık inanıyorum. Tamam önceden değişeceğime de inanmıyordum şimdi eskiyle alakam yok. Ama neden? Neden sürekli değişimi anlatıyorum. Buldum cevabı: Kendime!

Zamanında değişime o kadar inanmıyordum ki değiştiğimi kendime ispatlamam bir yılımı aldı.

*

Saat sekiz yirmi bir, dışarıda hafif çiseleyen bir yağmur var. Varoluşsal sancılar eşliğinde bir yazı yazmak için henüz aymış değilim. Ama bu sorgulamalarımı ötelediğimde bir daha bu yazıyı yazamayabilirim. Üzerimde biraz Çile şiirini okumuş gibi bir rahatsızlık var. Ne zaman bu şiiri okusam boşluğu ense kökümde gezdirmeye başlarım.

Yeni bir dizi bitirdim Netflix’de. Türk yapımı ve zamanında izlemeye fırsat bulamamıştım. Malum mezun olmaya çalışıyordum. Fi. Hani şu bir zamanların kasıp kavuran yanlış hatırlamıyorsam sanal alemin ilk dizisi. Müthiş, çok etkilendim. Bu Türk yapımı internet dizilerine hep en az umutla başlayıp, devamında hep şaşırarak bitiriyorum. Baya sarstı, baya sarsıldım. Bir adamın bir kadına duyduğu saplantıyı anlatıyor. Bir nevi takıntının aşırı boyutunu. Dizi bittiğinden beri aynı his yakamda, sanki Çileyi okumuşum, ensemde o rahatsızlık.

Takıntılar çok tuhaflar değil mi? Dizide bunu insan tekelinde anlatmışlar. Oysa gerçekte, herkesin farklı farklı birçok şeye takıntısı var. Kimisinin daha iyi bir arabaya, kimisinin başarıya, kimisinin paraya, kimisinin de metalaştırdığı her şeye…

Neden?

Yazının gidişatına göre havalı bir başlık koymalıyım diye düşündüm. ‘Takıntılara esir olan özgür değildir.’ Bence fena değil, yakıştı yazıya.

İnsanoğlunu kuşatan bu takıntılar gerçekten de modern dünyanın esir-köle ilişkisi değil mi? Bolca sorgulamaların geçtiği bu yazı sonrası, o rahatsızlık belki sizi de kaplar. Üç kuruşluk dünyada metalaştırdığımız, putlaştırdığımız her şey birer takıntıya dönüşüyor ve bizi esir kılıyor. İlla bir zincire gerek yok, zira yeryüzünde insan beyninden öte hapis yok.

Keşfetmemiz gerekiyor benliğimizi, daha çok başarı, daha çok para, daha çok, daha çok, daha çok… diye diye zincire vurduğumuz o düşüncelerimizden arınmak gerek. Görünenin ardındakini görmek ve ruhumuzu özgürleştirmek için yapmalıyız bunu. Tam olarak siz de keşfedin diye yazıyorum bunu, yaşadığım rahatsızlık hissine siz de yaşayın diye. Çünkü rahatsızlığın başladığı yer, çözüme en yakın yerdir. Ve başlıkta da dediğim gibi takıntılarına esir olan özgür değildir.

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator