ÖNSÖZ

📍Gecenin bir yarısı dünyanın gidişatını düşünmek sizi uykunuzdan edebilir.✍️

Üzücü, sarsıcı günlerden geçiyoruz. ‘Her şeyi fazlasıyla tükettiğimizden belki de Allah dur dedi.’ diye düşünüyorum bazen. Ne kadar tükettik değil mi? Ne kadar gösteriş peşine düştük. Pahalı arabalarımızı sosyal medyadan sergileme derdine düştük, inanılmaz lüks evlerimizi herkese ilan etme derdiyle tutuştuk. Hadi ama tüm insanlık yapmadı mı bunu? Biz insanlığımızı kaybetmiştik.

Sosyal medyayı sevmiyorum. Sürekli kapatıp kendimi dinlemeye gidiyordum önceleri de. Çünkü insanların sürekli sosyal medyadan gösteriş yapmaları beni hep itmişti. Kime neyi ispat etmeye çalıştıklarını anlamıyordum. En son altı aylık bebeğe yapılan bebek kınasını görünce şok geçirmistim mesela. Ya da cinsiyet partileri, yok lüks yatlarda düzenlenen bekarlığa veda partileri beni şaşırtıyordu. Oysa biz önüne dünya serilse de bakmayan, açlıktan karnına taş bağlayan bir Peygamberin ümmeti değil miydik?

Güya müslümandık. Çin tarafından zulme uğrayan soydaşlarımıza sessiz kalmadık mı? Bak aynı Çin şimdi bu zulmü tüm dünyaya uyguluyor. Seyahat, dışarı çıkma, sınırlı alışveriş. Bak şimdi tüm dünya mülteci kampında. Belki de Çin’in zulmüne o zaman sessiz kalmasaydık şimdi bu bela tarafından sınanmıyor olurduk.

*

*Hayatım boyunca hep sadeliği savundum. Sade eşyalar, sade kıyafetler, sade bir hayat. Şatafattan oldum olasıya hoşlanmadım. Benim için en ideal ev sade ev, en ideal eşya ihtiyacım olan en az eşya, ihtiyacım kadarı kıyafet, ihtiyacım olan ayakkabı. Benim için ihtiyacımdan fazla olan hep kitaptı. İhtiyacımdan fazla kitabım var. Fazla kıyafete vereceğim parayı hep kitaba vermeye çalıştım. Anlatmaya çalıştığım kitap fetişliği değil yanlış anlaşılmasın. Kitaba tapanlardan değil kitapla yaşayanlardanım ben. Benim her yerde kitabım vardır. Annem çıldırır bazı zamanlarda. ‘Her yerde kitabı var her yerde.’ diye söylenir durur. Hele ablam, sürekli kitaplarımı ayıklamam gerektiğini belirtir. 🙂 Ne yapayım ben kitaplarla yaşamayı seviyorum. Çocukken babamın arkası ışıklı çakmaklarını çok severdim mesela. Çünkü geceleri onlarla kitaplar bitirmek benim için harika bir aktiviteydi. Ömer Seyfettin, Gülten Dayıoğlu, İpek Ongun, Victor Hugo kimleri kimleri bitirdim. Sonu  hep aynı biterdi ama, sabah namazına kalkan annem üstümü örtmek için geldiğinde yakalardı beni. Yorganın içinde elimde kitap minicik çakmak ışığında gizli gizli kitap okumaya çalışan bir Kübiçen. 🙂 Sonrası mı azarlanış ve uyumaca. Şimdi düşününce tuhaf gelse de belki de popülizmden beni koruyan o zaman ki emeğimdi bilemem. Bir ara bende İnstagram’ın cazibesine kapıldım yalan yok, ama benimki kısa sürdü Allah’tan. O da en kötü dönemimdeydi. Fiyakalı çekindiğim fotolarımı ağlaya ağlaya atıyordum belki modum değişir diye. 🙁 Baktım modum değişmiyor kapattım. Çünkü benlik değil galiba. Bazen ilginç geliyor düşününce. Mesela minnacık bebeğe şatafatlı mevlütler düzenleyip klip haline getirip Instagram’da paylaşmak yerine o bütçeyle yardıma muhtaç insanlara yardımda bulunmak daha mantıklı değil mi? Şimdi salgın falan diyoruz ama çok şey öğrendiğimiz bir dönemden geçiyoruz bence. Daha yaşanabilir bir dünya için gerekli mi bilmiyorum ama? Demekki bizimde böyle sınanmamız gerekiyordu. Allah’ın işine karışmak haddim değil, bu satırları da hadsizlik olarak algılamayın nolur. Sadece kendi sorgulamama dahil etmek istedim sizi. Allah Fettah isminin hürmetiyle bu beladan bizi kurtarsın en kısa zamanda inşallah ama. Burası benim biraz konfor alanım diye rahat yazıyorum ama yazdıklarımın eleştiri olarak algılanmasını istemem. Sadece bu farkındalığı erişelim diye yazıyorum galiba. Neyse kelamı daha yormadan hoşça bakın zatınıza. 🌸

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator