Prag, Endülüs, Marakeş, Saray Bosna… Görmek için çıldırdığım, ama gitmeye bir türlü fırsat bulamadığım şehirler. Bazen, belki yüzlerce kez fotoğraflarına bakıp kendimi avutuyorum. Ama bir gün bu dört şehri Allah nasip ederse, mutlaka gezeceğimi hissediyorum. Yani hayat planımda bu var en azından. Sizin de var mı böyle görmek için can attığınız, ama bir türlü fırsatını bulup gidemediğiniz şehirler?

Özellikle Prag. En sevdiğim yazarlardan biri olan Kafka, Praglı. Kafka’ya olan ilgim bir zaman sonra Prag’a kaymaya başladı ve Prag’a gidip Kafka müzesini gezmek hayallerimden biri.

Prag’ın özellikle mimari yapısı inanılmaz dikkatimi çekiyor. Efsunlu bir şehir gibi geliyor bana Prag; masalsı ve ilgi çekici. İzlediniz mi bilmiyorum ama Midnight in Paris diye harika bir film var. Ne zaman Prag fotoğraflarına baksam; Midnight in Paris’i tekrar izlemiş, Ella Fitzgerald eşliğinde kahve içmiş ya da Diego Velazquez’in eserlerini canlı görmüş gibi hissediyorum. Damağımda hep aynı tat.

Önceden daha çok Şark kültürüne meraklıydım. Şimdi Şark kültürü kadar Batı kültürü de bana çok çekici geliyor. Özellikle sevdiğim sanatçılar genelde Batılı isimler. Neyse ki sanatın bir coğrafi kimliği olduğunu düşünmediğimden bu durumu gayet normalleştirebiliyorum içimde. ‘Tek elitist zevkim de sevdiğim sanatçıların genelinin Batılı olması olsun.’ diye dalga geçiyorum kendimle çoğu zaman. Sonrasında ‘Fuzuli’nin tek kıtasıyla edebiyat okumaya karar vermiş bir insansın istesen de Şark’tan uzaklaşamazsın.’ diye avutuyorum kendimi.

İslam filozofu İbn-i Tufeyl sayesinde ilgimi çeken Endülüs’de gitmeyi istediğim bir diğer şehir. Endülüs’ün İslam tarihi açısından olan önemi zaten aşikar. Kadim İslam kültürünün, Endülüs’te bıraktığı izleri ve günümüzde ulaştığı Batılı formu çok merak uyandırıcı geliyor bana. Endülüs İbn-i Tufeyl gibi bir ismi bize kazandırmış bir medeniyet ve bu medeniyetin izlerini takip etmek ve sahip çıkmak bence birazcık ahde vefa da sayılabilir.

Yahya Kemal, zamanı imtidad kavramıyla açıklar ve geçmişin izlerini yeni manalarla doldurmak gerektiğini söyler. İmtidad tam olarak; şimdiki zaman içinde yaşayan geçmişi anlatır.

Endülüs sanki Yahya Kemal’in imtidad kavramıyla açıklayabileceğim bir şehir. Yani Endülüs’ün şimdisinde; geçmişi yaşamak, kadim İslam geleneğinin varlığını hissetmek ve şu an dönüştüğü formu canlı görmeyi istemek, Kafka müzesini ziyaret etmek kadar büyük bir hayalim.

Prag’ı Kafka sayesinde, Endülüs’ü İbn-i Tufeyl sayesinde, Marakeş’i ise Baba Aziz filmi sayesinde keşfettim. Baba Aziz sayesinde artan Doğu kültürüne hayranlığımın sonu Marakeş’le bitti.Marakeş’in fotoğraflarına baktığımda kendimi bir masalın içinde gibi hissediyorum. Anlattığım bu üç şehrin de ortak yanı sanırım o masalsı ahenkleri.

Kendimi bildim bileli Bosna’ya gitmek istiyorum ben. Herhangi bir filmden, bir yazardan ya da bir filozoftan dolayı keşfetmedim Bosna’yı. Ne zamandır istediğim hakkında bile bir fikrim yok. Çocukluğumdan bu yana Bosna, özellikle Saraybosna’ya hep gitmek istedim. Sıcacık ve hikayesi olan bir şehir gibi geliyor Saraybosna. En büyük pişmanlığım; üniversite okurken Mevlana ya da Erasmus gibi programlarla Bosna’ya gitmemek. E neyse kuralım bakalım Bosna’ya gitme hayali….

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator