Çok değil iki üç sene önce bugün yaşanmış olsaydı, muhtemel hüngür foşurt ağlayarak bitirirdim geceyi. Kolay mı yirmi yıldır evinde yenilmeyen Fener yenildi. Şimdi içimde hafif bir cız olmadı desem yalan olur. Ama ne bileyim şu an olayı hiç içselleştirmeden de ‘E, olabilir sonuçta bu bir oyun diyorum. Bu dereceye indirgeyebilmişim. Buraya kadar okudun, muhtemel ne var bunda diyorsun. Ama şöyle anlatmak gerekirse zamanında Fenerin maçı var diye, YGS’ye bir hafta kala en önemli derse gitmeyip ‘Başlarım YGS’sine, Fener’den önemli mi ?’ deyip derse ekip maça gitmiştim tüm arkadaş grubumla. Oysa şimdi fanatizm aşırı itici geliyor. Hatta ne gerek var sonuçta ağzımızın tadı kaçmasın.

On yaşıma dair bir videom var. Hepsi grubunun bir şarkısını ingilizce söylediğim. Kolumda koskoca bir Fener bandı var. Hatırlıyorum bir sene çıkarmamıştım, çok tuhaf kulaklarımda da kocaman taşlı küpeler. Arada kalmak bu galiba. 🙂

Vallahi billahi insan değişiyormuş sevgili okur! Ben inanmazdım. Allah yine iddiamdan paramparça ederken beni, tüm örneklemeyi benim üzerimde gerçekleştirdi. Seni seviyorum Allah’ım vallahi bak.

İnsan değişebiliyormuş ben değişimin dsine inanmazken, kendime bakınca hayret ediyorum.

Ben de bir Samsa değildim ama, dönüşümün babasını yaşadım. Dönüşürken kurgudaki hamam böceğine dönüşmekten korkadım değil. Çok ilginçtir; Dönüşümü ilk okuduğumda, bir hafta sırtımda sürekli Samsa’nın hissettiği o değişik hissi hissetmiştim. Hatta ne zaman kitaptan o sahne gelse aklıma, yine o his yakalar beni.

Aslında bu yazıyı ‘Değişimin metaforu’ gibi havalı bir başlıkla yazmayı düşündüm. Sonra dedim ki; samimiyetimize zeval gelmesin, biz bizeyiz şurada. E ne demiş şair ‘Bırakın uçmak kuşlara münhasır olsun samimiyet en güzel keramettir.’ buna benzer bir şeydi sanırım. Umarım doğru hatırlıyorumdur.

Hayata dair bir çok anı biriktirdim. Az şey yaşamamışım baktığımda. Bazen ‘Onu da yazarım, bu da olur.’ falan diyorum. Sonra vazgeçiyorum. Sakınıyorum onları, yaralarımı bile. Bir yerde okumuştum şey diyordu; ‘Yaralarınız, ışığın içeri girdiği yerlerdir.’ Doğum günüm yaklaşıyor ondan bu duygusallık. Zaten duygusal olmayı da hiç sevmem, sanki balığım 🙂

Değişim derken yine konu nerelere geldi, bazen kendimi askerlik anılarını anlatmaya başlayıp, susmayan yaşlı amcalar gibi hissediyorum. Hayatı biraz tutkulu yaşamaktan olsa gerek.  Her yaşadığından da mana çıkaran biriysen anlatacak çok şeyin oluyor galiba. Ya da ne oluyorsa ben o sırada muhtemel fark etmiyorumdur. Ben de her şey sonradan dank ettiği için.

Önceleri olsa Müzeyyen’e seslenirdim yazıda. Bu seferde bari Senar olana sesleneyim de içli içli söylensin köşede; ‘Kimseye etmem şikayettttt.’

Anılar, anlar derken ben her birini bir şarkıyla kodlardım eskiden. Anıları birer şarkıya dönüştürür, o şarkıya denk gelince, o ana denk gelmiş gibi hissederdim. Hayatı şiir gibi yaşadığım yıllardı galiba. Şimdi büyüdük efendim, içimizdeki çocuk hakkın rahmetine kavuştu.

Ne güzel bir yazı oldu sanki bu böyle şu an kendimi tatlı su kaplumbağası gibi hissediyorum 🙂 E neyse efendim malum yarın pazartesi, sendromuna denk düşmeden erken kalkmak gerekir. ✋

 

Paylaş:

Kahveli Şekerli

administrator